Dubrovnik: Orta Çağ’ın İzinde Bir Gün
Merhaba sevgili seyahat tutkunları,
Bugün sizlere, Akdeniz’in incisi, Hırvatistan’ın gözbebeği Dubrovnik’ten sesleniyorum. Burası, tarih ve doğanın muhteşem bir uyum içinde buluştuğu, adeta bir açık hava müzesi gibi. Hadi gelin, birlikte bu büyüleyici şehri keşfedelim!
Sabah: Şehrin Kalbi – Eski Şehir
Güne, şehrin kalbi olan Eski Şehir’de başladım. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu bölge, her köşesi tarih kokan dar sokakları ve taş evleriyle insanı büyülüyor. Stradun Caddesi’nde yürüyerek şehrin ritmini hissetmek inanılmazdı. Şehrin ana kapılarından biri olan Pile Kapısı’ndan geçerek, kendimi bir anda Orta Çağ’da bulmuş gibi hissettim. Bu kapıdan girer girmez, sizi ilk karşılayan Büyük Onofrio Çeşmesi oluyor. Bu tarihi çeşme, 15. yüzyılda inşa edilmiş ve o günden beri şehre hayat veren suyu taşıyor.
Öğle: Tarihi Duvarlar ve Muhteşem Manzaralar
Öğleden sonra, şehrin meşhur surlarında yürüyüş yaptım. Yaklaşık 2 kilometrelik bu yürüyüş, şehrin tarihi dokusunu yukarıdan görmek ve Adriyatik Denizi’nin muhteşem manzaralarını seyretmek için harika bir fırsat sunuyor. Surların üzerindeyken, Dubrovnik’in kırmızı çatılı evleri ve daracık sokakları bir tablo gibi gözlerinizin önüne seriliyor. Ayrıca, buradan şehrin ünlü kalesi Lovrijenac’ı da görmek mümkün.
Akşam: Gün Batımı ve Yerel Lezzetler
Akşam saatlerinde ise, Dubrovnik’in sahilinde gün batımını izlemek inanılmaz bir deneyimdi. Adriyatik Denizi’nin üzerinde batan güneşin yarattığı renk cümbüşü tarif edilemez. Gün batımından sonra, sahil boyunca yürüyerek yerel restoranlardan birine oturdum ve Hırvat mutfağının lezzetli yemeklerinin tadını çıkardım. Özellikle deniz ürünleri oldukça taze ve lezzetliydi.
Dubrovnik, sadece tarihi ve doğasıyla değil, aynı zamanda kültürü ve mutfağıyla da keşfedilmeyi hak eden bir şehir. Eğer yolunuz buralara düşerse, bu büyülü şehri doya doya gezmeyi unutmayın.
Sevgilerle, Halil İbrahim Korkmaz